Solak Ortaları




Yay ve ok yüzyıllar boyunca askerî amaçlarla kullanılmış, hattâ çok uzun süre savaş alanlarının en etkili uzun menzilli silahı olmuştur. Osmanlıların Orta Asya’dan getirdikleri okçuluk geleneği, yerleşik düzene ve kurumlarıyla oturmuş bir imparatorluğa geçerken gelişmiş; değişen askerî şartlar da bu gelişimi etkilemiştir. Padişahın yakın korumaları olan “Solaklar”, yay ve okla teçhiz edilmiş birliklerdi. Ateşli silahlar savaş alanlarına 16. yüzyılın ikinci yarısında çıkmaya başlamıştır. Osmanlı ordusu dünyada ateşli silahlara en erken geçen ordulardan biri olmasına rağmen, Solak Ortaları 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar varlığını sürdürmüş, 18. yüzyılın ilk çeyreğine kadar padişahı yay ve okla korumaya devam etmişlerdir. Bu makalede, arkadaşımız Cem Özcan Solak Ortaları’na bakacağımız bir pencere aralıyor.

SOLAK ORTALARI

Av. Cem Özcan

1986 Dünya Kupası çeyrek finalinde İngiltere’nin ağlarına el ile attığı gol için “O, Tanrı’nın eliydi” yorumu yapan Diego Armando Maradona, aslında en güzel gollerini sol ayağıyla atmıştı. Napolyon bir solaktı, Jimmy Hendrix konserlerinde dinleyicilerini coşturan parçalarını sol eliyle çaldı. Mozart sol eliyle yazdı bestelerini. Sol elini kullanan insanlar için 13 Ağustos günü Dünya Solaklar Günü olarak kabul edilmiş. Solaklara bir gün armağan edenlerin acaba Osmanlı İmparatorluğun askerî tarihinde, yeniçeri birlikleri içinde “Solaklar” denilen bir askerî sınıf var olduğundan haberleri var mıydı? Tarihin en büyük ordularından birine sahip olan Osmanlı ordusunda böyle bir sınıf vardı: SOLAK ORTALARI.

Toplam 196 orta ve bölükten kurulu olan Yeniçeriler üç ana bölüme ayrılmıştı:

1- Cemaat Ortaları toplam 101 ortadan oluşuyordu
2- Sekban Bölükleri 34 bölükten oluşuyordu
3- Ağa Bölükleri de 61 bölükten oluşuyordu.

Yıldırım Bayezit zamanında kurulan Solak Ortaları, cemaat bölüklerinden 60,61,62,63 ncü ortaların adıydı. Solak Ortaları, padişahın muhafız bölükleri demekti. Padişah muhafızlığı gibi önemli bir görevi olan Solak Ortaları, Yeniçeri Ocağı’ndan büyük bir titizlikle seçilen savaşçılardan oluşurdu. Yeniçeri Ocağı’ndaki kural ve eğitimin nasıl olacağı gösteren Kavanin-i Yeniçeriyan Solak Ortalarına alınacakların nasıl olması gerektiğini şöyle anlatıyor: “….Mahlül ve gedik oldukta müşekkel ve ihtiyar yoldaşa virilerid ve Yeniçeri arasında böyle yiğit görseler ana yoldaş bulup ikisini bir uğurdan solak iderlerdi; ta ki solak olan kimse müşekkel olmak gerektir, boylu boslu olmak gerektir ve taze oğlan ve köse olmamak gerektir ve bodur olmamak gerektir, zira Solaklar padişah önünce zinet içün tayin olunmuş kuludur, bunların taze olması kanuna muhaliftir; zira bunlar düşmana her asan içün tayin olunmuştur. Bunların karı ok atmaktır ve darb delmektir ve bilinmeyene talim ittirmektir….” Buradan da anlaşılacağı üzere, Yeniçeri Ocağı’ndan solak ortası seçilirken önemli görevlerinden dolayı bu yeniçerilerinin uzun boylu, güçlü kuvvetli ve cesur olmasına önem verilmektedir. Çok genç ve tecrübesiz olmaları istenmemekte, iyi ok atmaları gereği belirtilmektedir. Yeri geldiğinde bu yeniçeri canı pahasına padişahını koruyacak, onun savaş meydanından sağ salim çıkmasını sağlayacaktır.

60, 61, 62,ve 63ncü ortaların başında “solakbaşı” yada “sersolak” denilen kumandanları vardı. Dört kişi olan bu kumandanlardan iki tanesi padişahın sağında, iki tanesi padişahın solundan giderlerdi. Padişahın atının sağından giden solakbaşılar, ok atarken padişaha arkalarını dönmemesi için yayları sağ elleri ile tutup yayın çilesini sol elleriyle çekerlerdi. Bu yüzden cemaat bölüklerinden 60, 61, 62 ve 63 ncü ortalarına Solaklar denilmektedir.

İstanbul’un fethi esnasında 200 kadar olan toplam solak sayısı, Kanuni Sultan Süleyman zamanında solakbaşılar hariç her solak ortasında 80 solak olacak şekilde arttırılmış, sonradan bu mevcut her ortada 100’e çıkarılmış, yeniçeri ocağının kaldırılmasına kadar da mevcut her ortada 100 kişi olarak kalmıştır.

Savaş esnasında 400 kemankeş (okçu) solak padişahın sağını ve solunu tutarlar, padişahın en yakınlarında bulunan şahısları dahi savaş alanında padişahın atının yanına sokmazlardı. Sefer esnasında padişah suyu geçecek ise, Solaklar hünkârın yanına yaklaşarak iki tarafını alıp suyu yürüyerek veya yüzerek geçerlerdi. Geçilen su dizlere kadar çıkarsa askere 1 akçe, bele kadar çıkarsa 2 akçe ve daha yukarı çıkarsa 3 akçe vermek kanundu.

Solak ortalarının kullandığı silahlar ok ve yayları ile bellerindeki hançerleriydi. Kullandıkları en önemli silah ise ok ve yaydı. Bu sebeple, solak ortalarına seçileceklerin iyi birer okçu olmaları da seçilme şartlarından biriydi. Bu becerilerini sürekli üst seviyede tutmaları gerekirdi. Bunu, her gün Okmeydanı’nda tâlimhâneci eşliğinde tâlim yapmak zorunda olmalarından da anlayabiliriz. Solak ortaları 18. yüzyılın başına kadar silah olarak sadece ok ve yay kullanmışlar, tüfeğin Osmanlı ordusuna girmesine rağmen ok ve yay kullanmayı bırakmamışlardır.

Solak ortalarını diğer sınıflardan ayıran bir özelliği de okların konulduğu tirkeşleri (okluklarını) taşıma biçimleriydi. Tirkeş genellikle belde taşınırken, Solak Ortaları tirkeşlerini sırtlarında taşırlardı. Uzunçarşılı ”Kapıkulu Ocakları” adlı eserinde aktardığı gibi, Thevenot adlı seyyah/elçi (?) Solakları şu şekilde tasvir etmiştir: “Padişah şehirde dolaştığı zaman şehirde bulunurlar, merasimlerde kolları sarkık cebkenler giyerler ….oklarının yayı kollarına takılır ve okla dolu tirkeşleri sağ omuzda olup icap ederse hemen ok atmağa hazırdırlar”. Yine İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın “Osmanlı Saray Teşkilatı” adlı eserinde yer alan “Saray Teşkilatına Ait Bazı Resim ve Vesikalar” bölümündeki temsilî solak resminde tirkeş solak’ın sırtındadır. Bu iki yazarın anlatımlarından ve çizilen temsilî resimlerden çıkan sonuç, alışılmışın aksine solak ortaların tirkeşlerini sırtlarında taşıdıklarıdır.

Yeniçerilerde her bölük ve ortanın ayrı ayrı nişanları vardı. Bu nişanlar orta ve bölüklerin çadırlarında, bayraklarında ve orta/oda mensuplarının yaptırdıkları dövmelerde bulunurdu. Solak Ortalarının mensubu olduğu 60ncı cemaat’in nişanı kırmızı mühr-ü Süleyman, 61inci cemaatin nişanı kırmızı nal, ucu aşağı tepesinde beyaz bayrak içinde kırmızı nal, 62inci cemaatin nişanı tepesinde siyah ceylan seraser üzerinde beyaz bayrak, 63üncü cemaatin nişanı da siyah süpürge üzerinde kırmızı ile beyaz bayraktır. Yine bu nişanlar yeniçerilerinin mezar taşlarında da bulunmaktadır .

Solakların 60, 61, 6nci ortaları Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Şehzadebaşı’ndaki Eski odalar’da, 63. ortalar ise Kanuni Sultan Süleyman’ın Aksaray da yaptırdığı Yeni Odalar’da kalırdı.

Savaş haricinde padişah İstanbul içinde ya da Osmanlı topraklarında gezerken, camiye giderken, Cuma selâmlığına çıkarken ve orduyu sefere yolcu ederken padişahın önünde süslü kıyafetleri ile yürüyen sınıfa da “Rikap Solakları” denirdi. Bunlar sefere katılmazdı.

Solak ortalarıyla ilgili ilginç bir ayrıntıyı da Reşad Ekrem Koçu “Yeniçeriler” adlı kitabında veriyor: “61.cemaat ortasının mutfağında her zaman gayet nefis şerbetler yapılırmış, 61.cemaatin şerbetçilikteki sırrı bir sanat halindeymiş. Eski Odalar’da 61.cemaatin şerbeti meşhur olup padişahların yolları bu kışla önüne düştüğünde durup bir parça şerbet içmeleri de anane olarak kalmıştır.”

Cemaat üyelerinin seçimlerinde büyük bir özen gösterilen Solaklar, 400 olan sayılarını 19.yüzyılın başına kadar korumuşlardır. Padişahların sefere çıkmayı bırakmalarıyla Rikap Solakları Solak Ortaları’nın yerini almıştır. Yeniçeri Ocağı’ndaki bozulmadan az da olsa nasibini alan bu seçkin sınıf, 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla tarih sahnesinden silinmiştir.

Diego Armando Maradona solak ortalardan haberdar mıdır bilemem ama bildiğim bir şey varsa, bizim askerî tarihimizin bu solak okçularından haberdar olmamız, okçuluk geleneğimizin mirasçıları olarak bu seçkin savaşçıların anısını yaşatmamız gerektiğidir.