Posted by Emre Metilli in on 4th 01 2017
Antik Mısır’da OkçulukANTİK MISIR’DA OKÇULUK Harun DENİZ Yetenekli okçulara çağlar boyunca şan ve şöhret bahşedilmiştir. “İbranice, Yunanca, Latince olsun her dilden ve her çeşitten yazar, bundan bahsettiği kadar hiçbir şeyden bahsetmemiştir. Örneğin Yunan destanlarından birinde, henüz bebek Sarpedon’un göğsüne yerleştirilmiş bir halkanın içinden oklarını fırlatacak iki prensin arasındaki yarışmadan bahsedilir. Tarihçiler, Aster’in Makedonya Kralı Filip’e doğrultmuş olduğu okunun Kral’ın gözünü nasıl çıkardığını konuşurlar. Roma İmparatoru Commodus, hilal şekli verilmiş uçları olan oklarıyla, koşan devekuşlarının kellelerini uçurmuştur. Sanskrit destanı Mahabharata, oklarını dönmekte olan bir tekerleğin merkezinden geçirebilen Arjuna’yı kutsar. Viking savaşçısı Einarr Thambarskelfir, temrensiz bir oku bir ipe asılı ham ve ıslak öküz derisinden geçirmiştir. 11. y.y.’ın Japon kahramanı Minamoto Yoshiiye, okuyla bir ağaçta asılı üç sağlam zırhı delip geçmiştir. Bir sonraki nesil halâ Robin Hood ve onun sağlam porsuk ağacı yayının hikayelerini, Wilhelm Tell’in boyun eğmez arbaletini anlatır. Fakat Antik Mısırlılar’ın okçuluğa olan aşkı hepsinden ötedir.¹ Antik Yakındoğu, modern insanın Afrika kıtasından çıktıktan sonraki ilk yerleşim bölgesidir ve ilk kent devletlerinin kurulduğu yer olmuştur. Kurulan bu kent devletlerinde meydana gelen ayaklanma, savaş v.b. olaylar neticesinde askeri gelişmeler de bu bölgede yoğunluk kazanmıştır. Bu bağlamda, ok ve yayın gelişimini takip etmek bu bölgenin tarihinin ana hatlarıyla incelenmesinde de bir yoldur. Antik Çağ’da insanlık tarihinin en yüksek medeniyetlerini inşa etmiş olan Akdeniz havzasının kadim sakinleri, bu kabiliyetlerini savaş silahları ve bu bağlamda ok ve yay konusunda da başarıyla ortaya koymuştur. Antik Çağ’ın en etkili silahlarından olan ok ve yayın bu coğrafyadaki geçmişini, hacmini ve sınırlarını çizmek imkansız olsa da Mısır ve Asur’da en yüksek konumuna ulaştığı bilinmektedir. Antik Dünya’nın uzun ömürlü medeniyetlerinden biri olan Mısır’da, ok ve yayın izini sürebilmek için Mısır’ın tarih ve kültürünün genel olarak bilinmesi önemlidir. Mısır tarihi boyunca 190 kral hüküm sürmüştür. 30 hanedanlı Mısır tarihi; Erken Hanedanlık Dönemi 1. ve 2. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 3100-2613) Eski Krallık Dönemi 3. ve 6. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 2613-2160) Birinci Ara Dönem 7. ve 11. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 2160-1991) Orta Krallık Dönemi 11. ve 13. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 1991-1633) İkinci Ara Dönem 14. ve 17. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 1633-1570) Yeni Krallık Dönemi 18. ve 20. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 1570-935) Son Ara Dönem 21. ve 25. Hanedanlık (yakl. M.Ö. 935-525) Geç Dönem 26. ilâ Hanedanlık (yakl. M.Ö. 404-343) arasında dört ana döneme ayrılır. Her dönemin ardından karışıklıkların yaşandığı üç ara dönem mevcuttur.² Tarihçi Herodotos, Mısır için Nil Nehri’nin armağanı olduğunu söyler. Mısırlılar hakkındaki genel kanaat kültürlü bir toplum olduklarıdır. Eğitimliydiler ve gelişimin zirvesine ulaşmışlardı. Nil’in bereketli kıldığı Mısır toprakları halka zenginlik sunuyordu. Mısırlılar’ın ileri uygarlık seviyesine ulaşmalarındaki ana faktörlerden biri de din temelli felsefeleridir. Çok tanrılı inanca sahip olan Mısır’da, her yerleşim biriminin bir tanrısı olup, yönetim merkezinin tanrısı en üst tanrı olarak kabul edilmiştir. Mısırlıların inançlarından biri de yaşamın sürekliliğiydi. Bu dünyadaki yaşam varoluşun yalnızca bir yönünü oluşturur. Ölüm insanı yok etmiyor, evrenin başka bir görüntüsü haline getiriyordu.3 Mısır medeniyetine ait olan eserlerin birçoğunun günümüze kadar ulaşmasının temelinde bu inanç yatmaktadır. Öte yandan Kral Menes’in (M.Ö. 3000) Aşağı ve Yukarı Mısır’ı birleştirdikten sonra kendisini Tanrı Kral ilan etmesiyle birlikte dinsel düşünce Mısırlı rahipler tarafından firavunları güçlendirecek şekilde değiştirilerek firavunlar tanrısallaştırılmıştır. Yalnızca firavunlar değil, hiyerarşik düzende gelecekte firavun olacak veliahtların da îtibârı daha prenslikleri döneminde sağlamlaştırılmıştır. Teb’de bulunan tapınak duvarlarında anlatılan olaylardan birisi III.Amenhotep’in doğumudur. Tanrı Amon, Kraliçe Mutemwiya ile ilişkiye girer ve sonrasında Tanrı Khnum çömlekçi tornasında müstakbel firavunu ve “Ka”yı, yâni “firavunun sonsuz yaşam gücü”nü şekillendirir.4 Tanrısal özelliklere sahip olduğuna inanılan krallar adına inşa edilen yapılar da onlar gibi sonsuza kadar ayakta durabilmeliydi. Spesifik olarak Antik Mısır okçuluğunu takip edebilmek, bu dönemdeki sanatın sanatsal kaygıdan ziyade dinsel törenlerin, askerî olayların ve günlük yaşayışın mimarî yapılarının duvarlarına fresk, rölyef ve hiyeroglif denilen resim yazısı ile işlenmesiyle, belki hepsinden önemlisi, ölümden sonraki hayatın varlığına olan güçlü inanış nedeniyle mümkün olabilmektedir. Jean Paul Roux tarihin, başlangıç noktasından günümüze gelene kadar sayfa sayılarını artırarak gelen ters bir piramide benzediğini söyler.5 Bu tespit genel itibariyle doğru olsa da Antik Mısır için bir parantez açmak gerekir. Sonraki hayatta da aynı bedenle yaşamın devam edeceğine olan güçlü inanış sayesinde Mısırlılar’ın mumyalama teknolojisini geliştirdikleri ve ölenin kişisel eşyasını da ölüyle birlikte gömdükleri bilinmektedir. Bununla beraber inşa ettikleri korunaklı mezarlar, uygun iklim koşullarının da yardımıyla organik malzemelerden yapılan eşyanın (ok ucu hariç dönemin okçuluk teçhizatı tamamen organik malzemeden müteşekkildir.) dekompozisyona uğramadan günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Nitekim günümüzden yaklaşık 3300 yıl önce yaşamış olan Mısır Firavun’u Tutankhamun’un (M.Ö. yakl. 1333-1323) mezarında bulunan yaylar ve diğer eşyanın varlığını koruyor olmasının (Firavunun bu dünyadan diğerine geçerken düşmanlarıyla mücadelede ona yardımcı olması içindir) ölümden sonraki hayata olan güçlü inanıştan kaynaklanan farklı gömü geleneği sebebiyle olduğu söylenebilir. Günümüze ulaşan verinin çokluğu, Mısır hakkında daha fazla bilgiye ulaşabilmemize ve bu bilgiler ışığında da ok ve yayın Mısır’daki macerasını daha iyi takip edebilmemize olanak sağlar. Etrafı çöllerle çevrili olan Mısır’ın bu konumu ülkeye doğal bir koruma sağlıyordu. Doğusunda Kızıldeniz, batısında çöl ve kuzeyinde Akdeniz’in olması önemli ölçüde caydırıcıydı. Bu durum, diğer uygarlıklarla etkileşimi minimum düzeye getirdiği için Mısır’da kendine özgü ve müspet anlamda farklı bir medeniyet oluşturmuştur. Oysa aynı müspet gelişmeyi askerî yapısı için söyleyemeyiz. Eski ve Orta Krallıklar döneminde piramit şeklinde görkemli anıtlar inşa eden, çağının en ileri medeniyetini kuran Mısır uygarlığı, aynı dönemde askerî anlamda kendi sınır güvenliğini korumanın ve iç karışıklıkları bastırmanın ötesine geçememiştir. Sınırları batı, güney ve kuzeydoğu bölgelerinden tehdit edilmekteydi. Tehdit; batıda Libyalı kabileler, kuzeydoğuda Kenanlı ve Asyalı halklar ve güneyde Nubyalılar’dı.6 Tüm bu kavimlerin ortak silahları ok ve yaydı. Mısır ordusunun da en önemli silahı ok ve yay olmuştur. Uzun Mısır tarihi boyunca farklı materyal ve şekillerde yaylar kullanılmıştır. MISIR’DA KULLANILAN YAY TÜRLERİ A) Boynuz Yay: Mısırbilimci ve Arkeolog William F. Petrie’ye (1853-1942) göre Tarkhan’daki nekropolde 22 numaralı lahit ilk hanedanlığın başlangıcına dayanmaktadır (M.Ö. 3200 civarı). Petrie’nin adını Den Setui olarak okuduğu ve ilk hanedanlığın (M.Ö. 3200-2950) 5. kralı olduğu düşünülen kralın, nekropol civarındaki lahitinde birkaç yay ve ok bulunmaktaydı. Yaylar materyal ve dizayn olarak zamanın bilinen yaylarından farklıydı. Yayların her iki kolu uzun ve düz boynuzdan yapılmış, dip kısmındaki boşluklarına yerleştirilen ahşap tıkaçla birleştirilmişti (Resim 1). Boynuzun dalgalı yüzeyi pürüzsüz bir şekilde kazınmış ve yay çekildiğinde boynuzların yarılmasını önlemek için muhtemelen bir çeşit bağ ile desteklenmişti. Bu yay türünün bilinen en erken örneğinin Mısır’da bulunmuş olması, Mısır icâdı olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Yayı oluşturan boynuzların ise, o dönemde Mısır’da yaşadığı bilinen hayvan türleri incelendiğinde; Doğu Afrika Antilopu (Oryx Leucoryx) ya da Arabistan Gazeli’ne (Gazella gazella) ait olabileceği, ancak Doğu Afrika Antilopu’nun boynuzlarının çok sert olması sebebiyle yay yapımına uygun olmayabileceği, dolayısıyla bu yayın Arabistan Gazeli boynuzundan yapılmış olduğu genel kabul görmüştür.7 İzine Erken Hanedanlık Dönemi’nde rastlanılan boynuz yayın daha sonraki dönemlerde kullanıldığına dair hiçbir kanıt yoktur. Bu durum, bu tip yayın kısa süre kullanıldığı fikrini akla getirmektedir. Basit ahşap yaya göre imalatının zor, kullanım ömrünün kısa olabileceği muhtemeldir. Bu sebeple boynuz yay kullanımından vazgeçilmiş olabilir. Ayrıca yapımında kullanılan boynuzların elde edildiği hayvan türünün yaban hayatta yaşıyor olması sebebiyle zorlu av koşulları ve türün o dönemdeki nüfusu da boynuz yay kullanımının kısa sürede terk edilmesi için önemli etkenler olabilirler. B) “D” Profilli Basit Ahşap Yay : Antik Mısır’da Ok ve yay, Hanedanlık Öncesi Dönem’den Firavunlar Dönemi’nin sonuna kadar, hatta çok daha sonrasında Hristiyan ve Erken İslam Dönemi’ne kadar kullanılmıştır. Tek parça ahşaptan imal edilen basit ahşap yaylar, florasında uzun sürgün veren dayanıklı ağaçların bulunduğu coğrafyalarda sıklıkla tercih edilmiştir. Hammadde bolluğu ve yapımının görece kolay olması bu tercihin oluşmasındaki en önemli etkenlerdir. Mısır tarihi boyunca da en uzun süre ve en sık kullanılan yaylar “D” profilli, dairesel yatay kesitli düz kollu basit ahşap yaylardır. Bunların boyları 1-2 metre olup; akasya, sedir, ılgın veya palmiye ağacının ısıtılarak nem oranının düşürülmesi ve sertleştirilmesi ve yine ısıtma esnasında defleks8 olarak dairesel şeklinin de verilmesiyle yapılırlardı. Dayanıklı bitki liflerinden de kiriş takılırdı. British Museum’da bulunan ve Neolitik Dönem ile Yeni Krallık Dönemi arasında farklı dönemlere tarihlendirilen 15 adet basit ahşap yay üzerinde yapılan bilimsel incelemeler neticesinde; yayların 7 tanesinin akasya (acacia sp.), 6 tanesinin sedir (zizphus spina-christi) ve 2 tanesinin ılgın (Tamarix sp.) ağacından imal edildiği anlaşılmıştır.9 Bu ağaç türlerinin, Mısır florasında bulunan ağaç türleri olduğu ve bir yayda bulunması gereken esneklik, elastikiyet ve mukavemet gibi özelliklere optimal düzeyde sahip olan, yay yapımına en uygun ağaçlar olduğu sonucu çıkarılmıştır. Ağaçlar kendi aralarında karşılaştırıldıklarında akasya ve sedir ağacının ılgına oranla yay yapımına daha elverişli olduğu anlaşılmıştır.10 C) “B” Profilli Ahşap Yay : Avcı Paleti ve Hierakonpolis’ten Taş Kap gibi hanedanlık öncesi dönemlerden ve hanedanlığın erken dönemlerinden kalma bazı okçu simgelerinde, iki yay kolu içbükey olan “B” profilli ahşap yaylar görülmektedir.11 Bu yaylar okun kirişe takıldığı nokta ile yaya dayandığı nokta arasındaki mesafenin (kiriş yüksekliği) kısa olması sebebiyle okçuya daha uzun çekiş mesafesi sağladığından, muhtemelen basit ahşap yaya göre daha etkili olmalıdır. 11. Hanedanlık krallarından II.Mentuhutep’in (M.Ö. ykl. 2046-1995) cenaze töreni rölyefinde de görülmesi, bu türün uzun zaman boyunca kullanıldığını göstermektedir. Bu yay türünün Mezopotamya ve diğer yakın doğu coğrafyasında hiç bulunmaması, Nubyalılar ve bazı zenci kabileler tarafından gönderilen haraç ve hediyeler içinde yer alması ve El Amarna’daki kireçtaşı rölyefde firavunun bazı zenci muhafızlarının elinde görülmesi nedenleriyle, bu türün sadece Mısır ve Doğu Afrika’da kullanıldığı ve Afrikalılar tarafından üretildiği anlaşılmaktadır.12 Bugün dahi Sudan ve Kenya’da bu yay türü kullanılmaktadır. Mısır’ın güney komşusu olan Nubyalılar Mısır tarihinin dışında tutulamaz. Eski Krallık döneminden itibaren Nubyalı paralı askerler sınır muhafızı olarak Mısır’ın hizmetine girmiştir. M.Ö. 2000 yılına tarihlenen Asyutlu bir valinin mezarında; ahşaptan oyma, her biri farklı boyut ve biçimde 40 adet Nubyalı okçu heykeli bulunmuştur (Resim 4). Bunların Mısır sınırını koruyan askerler olduğu düşünülmektedir. Ancak bu zenci kabilelerin Mısır’a sadece profesyonel askerlik hizmeti verdiği düşünülmemelidir. Nitekim Nubya Krallığı Mısır’ı işgal ederek 25. Hanedanlık boyunca yaklaşık 350 yıl hüküm sürmüştür (M.Ö. ykl. 750-400). Çoğu Afrika milletlerinde olduğu gibi Nubyalılar’ın da temel av ve savaş silahı ok ve yaydı. Afrika kimliği yayla öylesine bağlıdır ki, Mısır yazıtlarında Nubya’ya “Sti” veya “Ta-sti” “yay diyarı” veya “okçular diyarı” denilmekteydi. 13 Afrikalılar antik dünyanın en iyi okçularındandı. Dönemin büyük devletleri ordularındaki okçu sınıfını Afrikalılar’dan oluşturmaya özen gösterirlerdi. Bu silah sayesinde Antik Çağ Afrikası’ndaki devletler, diğer büyük devletler arasında yerlerini almışlardı. Öyle ki Herodotos’un aktardığına göre, Pers Kralı Kambises tarafından gönderilen casusların Etiyopya Kralı ile karşılaşmasında, Etiyopya Kralı kendi yayını yasarak casuslara verir ve “eğer bir gün bu yayı kurarak kolayca çekebilirseniz o zaman gelip uzun ömürlü Etiyopya’yı işgal edebilirsiniz” der.14 Yine Truva-Yunan savaşında, Etiyopyalı Memnon’un okçu askerleriyle birlikte Truva’ya yardıma gelişinin sevinçle karşılandığı anlatılmaktadır. Arap istilacılar, Afrikalı hasımlarının okçuluklarına büyük saygı duyuyor, Afrikalıların düşmanlarını göz bebeklerinden vurabilme becerileri sebebiyle onlara “göz bebeği vurucuları” adını koymuşlardır.15 D) Köşeli Bileşik (kompozit) Yay : Bileşik yay temel olarak dört malzemeden yapılmıştır. Ahşap bir iskeletin iç tarafına (okçuya bakan yüzeyi) boynuz, dış tarafına ise tendon liflerinin hayvan dokusu esaslı tutkal ile yapıştırılmasıyla elde edilir. Bileşik yay yapımında kullanılan malzemeler önce bir takım işlemlerden geçirilerek ara mâmül haline getirilmektedir. Daha sonra bu malzemeler titizlikle yapılan bir çalışma ile bir araya getirilerek bileşik yay elde edilir. Dolayısıyla bileşik yay yapmak muadillerine göre pahalı ve uzun uğraşı gerektiren bir silahtır. Peki basit ahşap yay gibi kolayca yapılabilen bir yay dururken, meşakkatli ve pahalı bir süreç sonunda elde edilen bileşik yayı doğuran ihtiyaç neydi? Antik Çağ tarihindeki en önemli askerî gelişmelerden birisi savaş arabasına koşulan atın savaş meydanlarında boy göstermesi olmuştur. Araba, savaşçıya dönemin koşullarına göre muazzam bir hız kazandırmıştır. Ancak bu hızın anlam kazanabilmesi için savaşçının araba üzerinde kendisi için ayrılmış platformda kullanabileceği uzun menzilli bir silaha gereksinim duyulmuştur. Bu noktada ilk akla gelen elbette dönemin tek uzun menzilli silahı ok ve yay olacaktır. O zamana kadar kullanılan mevcut yaylar basit ahşap yaylardır. Basit ahşap yayların uzunluğu, yapıldığı ahşabın sunabildiği fiziksel şartlar gereği yaklaşık olarak okçu ile aynı boyda olmak zorundadır. Bu uzunluk araba üzerinde kendisine ayrılan kısıtlı alandaki savaşçının hareket ve manevra kabiliyetini kısıtlamaktadır. Bu sebeple daha kısa ve güçlü bir yaya ihtiyaç duyulmuştur. Tam bu noktada, ihtiyaç duyulan şartları üzerinde taşıyan bileşik yayın izine rastlamaktayız. Bileşik yaylar, basit ahşap yaylara göre daha kısa boylu, buna rağmen okçuya uzun çekiş mesafesi sağlayan bir yapıdadır. Yani araba üzerindeki okçuya azami manevra kabiliyeti sağladığı gibi uzun çekiş mesafesi sebebiyle de yayın yüksek enerji depolamasına ve okçunun hareket halinde isabetli atışlar yapmasına olanak sağlıyordu. İşte bileşik yayın icâdıyla ilgili en önemli görüş budur. Bir diğer görüş ise, bileşik yayın icat edildiği coğrafyada uzun ahşap yay yapımına elverişli floranın bulunmaması nedeniyle dönemin koşullarında elzem silah olan yayın, doğanın sunduğu imkanlar dahilinde (kısa boylu ağaç sürgünlerinden) icât edildiğini savunur. Ancak savaş arabasıyla bileşik yayın ortaya çıkış zamanlarının hemen aynı döneme denk gelmesi birinci görüşü kuvvetlendirmektedir.16 Savaş arabası ve bileşik yay ile gelen değişimden Mısır da etkilenmiştir. Mısır’ın Asyalı bir kavim olan Hiksoslar17 tarafından işgali (M.Ö. ykl. 1630-1523) sonrası Hiksoslar’ı mağlup ederek tahta oturan I.Ahmose (M.Ö. ykl. 1539-1514) ile başlayan Yeni Krallık Dönemi, Mısır askerî yapısında köklü değişikliklere yol açmıştır. Orta ve Eski Krallık dönemlerinde silahlı gücü, Nubya’dan getirilen paralı askerler ve onlara destek olarak halktan geçici olarak toplanan acemi askerler oluşturuyordu. Ancak Yeni Krallık Dönemi’nde genişleyen toprakları kontrol altında tutabilmek ve isyan durumunda denetimi güçlendirebilmek için sürekli bir ordu kaçınılmaz hale gelmiştir. Kurulan sürekli ordu piyade ve savaş arabası sınıflarından oluşmaktaydı.18 Mısır’ın güçlü bir donanması olmasına rağmen bunun için ayrı bir sınıf olmamıştır. Piyade sınıfı dönüşümlü olarak donanmada görev alıyordu.19 Askerî anlamdaki bu köklü değişim sonucunda ortaya çıkan asker sınıfı toplumda kısa sürede kabul görmüş veya kendini kabul ettirmiştir. Mısır’da bulunan bileşik yayların hepsi oldukça gelişmiş tasarımlardı ve tümü iki ana gruba ayrılabilir: köşeli (açısal) bileşik yay ve dairesel şekilli bileşik yay. Köşeli yay, yay kollarının kabzada belli bir açıyla birleşmesinden oluşur. Bileşik yayın ilk türlerinde olduğu gibi bu yaylar da defleks yapıdaydı. Kolların ucuna doğru kısa bir uçbüküm (recurve) vardır. Kabzada görülen açı Asur yayındaki kadar belirgin değildir. Resimlerde dairesel bileşik yayın köşeli yaydan daha yaygın olduğu görülüyor. Bileşik yaylar muhtemelen Mısır’da hiç yapılmadı. Tutankhamun’un (M.Ö. ykl. 1332-1323) mezarında bulunan yaylar (Resim 6) başta olmak üzere korunmuş örneklerin yapımında, huş ağacı kabuğu ve huş ağacı gibi egzotik malzemelerin kullanılmış olması, bunların ülke dışından ithal edildiğini gösteriyor.23 Bu sebeple pahalı silahlardı. III. Tuthmose’nin, bugünkü Suriye topraklarında Kenanlı krallıklara karşı kazandığı Megiddo Savaşı’ndan elde edilen ganimetler sıralanırken 502 adet yayın da kayıtlara geçirilmesi, bu yayların değerli bir malzeme olduğu fikrini güçlendirmektedir. Öte yandan, bileşik yayın yalnız anıt mezarlarda kraliyet silahı olarak veya firavunun kabul ettiği diplomatik bir hediye olarak görülmesi ya da farklı eyaletlerin tören standartlarına dahil bir tören objesi olması, bu türün orduda çok az kullanıldığı fikrini akla getirmektedir. Daha sonra görülebileceği gibi, bileşik yay Anadolu’da ve Suriye’de Hititler ve Hurriler tarafından yaygın olarak kullanılmaktaydı. İhtimal ki Mısır’da bulunan bileşik yaylar bu bölgeden ithal edilmişti. Dairesel şekilli olanlar Hurri yapımı (Bu silah için Mısır’da “Haru-yay” terimi kullanılmıştır24) ve köşeli olanlar Hitit kökenliydiler. Bileşik yay teknolojisi her ne kadar hammadde eksikliği nedeniyle Mısır’da gelişememişse de, Mısırlı yay ustaları yeni gördükleri köşeli yayı ahşaptan imal etmekte gecikmemişlerdir. Yeni Krallık döneminde imal edilen ve muhtemelen çok uzun süre kullanılmayan bu tür yayın Mısır’da yapıldığı, IV. Amenhotep (M.Ö. 1372-1350) döneminden kalma “Okçular Ustası” stelinden anlaşılmaktadır (Resim 7).25
Oklar : Oklar genellikle kamıştan olup, yerli ve ithal ağaçlardan yapılan okların olduğu bilinmektedir. Çeşitli müzelerde bulunan oklar üzerinde yapılan incelemelerde Erken Hanedanlık Dönemi’ne ait üç ok ile 26. Hanedanlık dönemine ait beş okun ithal ahşaptan olduğu anlaşılmıştır. Arkası üçlü kuş tüyü ile yeleklenmiş, uçları için sert odun, taş, bakır ve bronz kullanılmıştır. Bileşik yayın okçuya sağladığı yüksek çekiş mesafesi nedeniyle Yeni Krallık Dönemindeki ok boyları nispeten artış göstermiş olmalıdır. Çekiş ve Bırakış : Okçu tarafından yayın gerilerek okun fırlatılması temelde iki şekilde yapılır. Bir tanesi okun tutularak çekilmesi, diğeri ise kirişin tutularak çekilmesiyle olur. Bu iki türün kendi içerisinde türevleri vardır. Edward S. Morse, 1885 yılında yayınladığı “Ancient And Modern Methods Of Arrow Release” adlı kitabında çekiş ve bırakış türlerini sınıflandırmıştır. Buna göre okun baş ve işaret parmağıyla tutularak çekilmesine “Birincil Çekiş” (Primary Draw) veya “Çimdik Çekişi” (Pinch Draw) çekişi ismi verilir. Bu çekiş esas olmak üzere, yayın kuvveti arttıkça çekişe yardımcı olması için orta ve yüzük parmaklarla kirişe baskı yapacak şekilde dayandığı birkaç türevi bulunur ki bunlar da destek olarak kullanılan parmak sayısına göre “İkincil Çekiş” (Secondary Draw) ve “Üçüncül Çekiş” (Tertiary Draw) olarak sınıflandırılmıştır. Kirişin tutularak çekilmesi esas olmak üzere yapılan çekişlerden; kirişin işaret, orta ve yüzük parmaklarla tutularak yapılan çekişe “Akdeniz Çekişi” (Mediterranean Draw), yine kirişin sadece başparmakla tutulması ve işaret parmağın başparmağa destek olarak üzerine kapatılması suretiyle yapılan çekişe ise “Moğol Çekişi26” (Mongolian Draw) ismi verilmiştir ki bu çekişin de değişik uygulamaları vardır. Farklı çekiş stillerinin oluşmasında bir çok faktör rol oynamıştır. Kısa çekiş mesafeli ve hafif yaylarda çimdik çekişi tercih edilir. Bu çekiş stili okun, yayın her iki tarafına konularak atış yapabilme olanağı sağlar. Afrika ve Kuzey Amerika yerlileri Çimdik Çekişini tercih ederler. Uzun ve kuvvetli yaylar için Akdeniz Çekişi daha uygundur. Kısa ve kuvvetli yay kullanan kavimler bu yayları çoğunlukla savaş arabası ve at üzerinde kullandıkları için her iki durumda da en iyi sonucu veren Moğol Çekişini kullanmışlardır. Mısır’ın Eski ve Orta Krallık dönemlerinden kalma mezar resimlerinden bu dönemde Çimdik ve Akdeniz Çekişini kullandıklarını bilinmektedir.27 Orta Krallık döneminden kalma bir resimde okçular, “B” profilli ahşap yayları ile tam çekiş anında, çekiş yaptıkları ellerinde bir kaç okla resmedilmişlerdir (Resim 9). Akdeniz çekişinde üç parmağın kirişte olmasına rağmen yedek okların boşta olan başparmak vasıtasıyla avuç içine sıkıştırılmasına imkan tanır. Nitekim bazı Okyanusya kabilelerinin bu şekilde atış yapılarak tutulması mümkündür.28 Yeni Krallık Döneminde, firavunların savaş arabaları üzerinden ok atışını gösteren bir çok resim, kabartma v.b. görsel materyalin varlığı, bu dönemde uygulanan çekiş stilleri ile ilgili bir takım fikirler vermektedir. Resimlerde kirişi çeken elin duruş pozisyonunun o döneme kadar Mısır’da uygulanagelen Akdeniz Çekişine uygun olmadığı, fakat Çimdik Çekişine benzediği görülmektedir. Ancak Çimdik Çekişi, çekiş kuvveti nispeten düşük ve çekiş uzunluğu kısa olan yaylarda uygulanabilmektedir. Bileşik yay gibi güçlü ve çekiş uzunluğu fazla olan yayları Çimdik Çekişi ile çekebilmek özellikle de resimlerdeki gibi kulak arkasına kadar çekebilmek düşük bir ihtimaldir (Resim 10). Dolayısıyla söz konusu resimlerden, Moğol Çekişine yakın bir çekiş stili kullandıkları sonucunu çıkarabiliriz. Öte yandan, savaş arabaları üzerinde kısa ve kuvvetli bileşik yayın kullanıldığı bu dönemde, yayın ve okçunun durumu dikkate alındığında Moğol Çekişi veya bir türevinin kullanıldığı kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Bilindiği üzere kısa bileşik yaylarda, tam çekiş anında kirişin çekildiği noktada meydana gelen dar açı Akdeniz Çekişinde parmakları sıkıştırdığı için, Moğol Çekişi tercih edilmektedir. Bununla birlikte okçunun hareket halindeyken okun stabil bir şekilde durması isabetli atış yapılabilmesinde önemli bir etkendir. Moğol Çekişinde ok, Akdeniz Çekişinde yaya yerleştirildiği tarafa değil diğer tarafa yerleştirilir. Bu çekişte kirişi tutan el “mandal” denilen özel bir şekilde kapatılır. Bu kapanışta işaret parmak oku yaya bastırdığından ok, okçu hareket halindeyken de stabil kalır. Kuvvetle muhtemeldir ki, Mısırlılar bu çekiş stilini bileşik yayla birlikte öğrenmişlerdir. Ancak Moğol Çekişi kısa-kuvvetli yaylarda kullanıldığı için, bu çekişile ok atanlar başparmağı koruma amaçlı yüzük, eldiven v.b. koruyucu bir ekipman kullanmaktadır. Mısır’dan günümüze ulaşan materyaller arasında bu işlevi gören bir ekipman tasnif edilmemiştir. Bununla beraber M.Ö. 14. yüzyıla tarihlenen ve halen New York Metropolitan Müzesi’nde “bilek koruyucusu” etiketiyle sergilenen deri bir ekipmanın başparmak koruyucusu olabileceği kanaati ağırlık kazanmıştır (Resim 11). Deriden yapılmış parmak koruyucusunun elden düşmemesi için bileğe bağlanan başka bir tipinin Persler tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Benzer bir ekipmanla, 39 lbs ve 72 lbs çekiş kuvvetlerinde sentetik malzemeden üretilmiş Osmanlı yayı replikalarıyla yapmış olduğum testler neticesinde, ekipmanın başparmak çekişi için son derece uygun olduğunu söyleyebilirim (Resim 12). Mısır Sanatında Ok ve Yay Antik Mısır’da yazı olarak resim yazısı (hiyeroglif) kullanılmaktaydı. Fresk, rölyef ve heykel, sanatın en çok uygulama alanı bulmuş dallarıdır. Bu sanatlar daha çok dinsel törenler, askerî olaylar ve günlük hayatı anlatmak için kullanılmaktaydı. Mısır sanatında kendine has bir idealizasyon ve stilizasyon olmakla beraber, eserler sanatsal kaygıdan çok anlatılmak istenen temanın doğru aktarılması kaygısı taşımaktadır. Bu sebeple sanatçılar meydana getirdikleri eserleri katı kurallarından taviz vermeden yapmak zorundaydı. En dikkat çekici örnek insan resmidir. Mısır sanatında insanın yüzü (göz hariç) ve alt bedeni profilden, bel ile baş arasında kalan bölüm ise önden gösterilmektedir. Bu durum ressamın resmi gördüğü açıdan değil, hangi uzuv hangi açıdan etkili görünüyorsa o şekilde çizildiği şeklinde açıklanmaktadır.29 Bir başka görüş ise, resimlerin gerçekçi çizildikleri takdirde canlanarak ölüye veya ona sunu getiren yakınlarına zarar verebileceği inancı taşımalarındandır.30 Mısır, sembolizmin doruk noktasıdır. Yazı tamamen sembollerden oluşur, bu sembollerin bazıları bir sese bazıları da bir kelimeye karşılık gelir. Sembollerin oluşumunda dinsel anlayış ön planda olsa da hayatın içinde olan materyallerin de sembolizmde yerini aldığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda ok ve yay da Mısır sembolleri içerisinde kullanılmaktaydı. Dokuz Yay “Dokuz Yay” sembolü Mısır’ın düşmanlarını simgelemektedir. Bu sembol kralların düşmanlarını her zaman ezdiğini göstermesi bakımından, genellikle onların ayaklarının altında gösterilmiştir (Resim 13). Mısırbilimciler dokuz yaydaki her bir yayın ayrı bir etnik grubu temsil ettiğini söyleseler de bunların kimler olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Ancak genel kanı her birinin kadim bir düşmanı sembolize ettiğidir. Ok ve Ok Atmak Cinsellikle ilgili birkaç sembolden birisi de oktur.31 Ayrıca erkeğin cinsel ilişki sırasında boşalması ile “ok atmak” fiili aynı sözcükle ifade edilmekteydi.32 Teb’deki 109 numaralı mezar resminde Erkekte Cinsellik Tanrısı olan Min, II. Amenhotep’e okçuluğu öğretmektedir (Resim 14).33 Okçuluğu bir tanrının yine tanrısal özelliklere sahip firavuna öğretmesi, okçuluğun kutsal mertebede olduğu fikrini akla getirir. Bununla birlikte Erkekte Cinsellik Tanrısı Min tarafından öğretilmesi, okçuluğun eril bir konumda görüldüğünü de düşündürebilir. Yayın Monarşik Gücü Mısır’da tanrısal özelliklere sahip firavunların üstün kabiliyet ve güçlerini göstermek için genellikle okçuluktaki kabiliyetleri ön plana çıkarılmıştır. Özellikle Yeni Krallık’ın firavunları “Okçu Krallar” olarak ün yaptılar. Yeni ve güçlü bileşik yaylarıyla yaptıkları şaşırtıcı atışlarıyla üstün yeteneklerini ortaya koydular. Tuthmosis’in (M.Ö. ykl. 1526-1508) sekizinci Asya seferi sırasında Kuzey Suriye’de tertiplediği bir fil avında 120 fili öldürdüğünden,34 Amenhotep’in (M.Ö. ykl. 1436-1411) doğuştan iri ve güçlü bir fiziğe sahip olduğu, okçuluğu Tanrı Min’den öğrendiği ve hiç kimsenin bükemediği bir yay kullandığından bahsedilir. Teb’deki mezarında, yaklaşık 10 metre aralıklarla dizilmiş 4 adet bakır levhaya savaş arabasını dört nala sürerken isabetli atış yaptığı ve okların bakır levhaların arkasından çıktığından (Resim 15),35 Tuthmosis’in (M.Ö. ykl. 1411-1397) ayakları dibindeki bakır hedefe atış yaparken sfenksin onunla nasıl konuştuğunu anlatan bir sütun diktirdiğinden bahsedilir.36 Mısır her ne kadar Afrika kıtasında olsa da kültür olarak Yakındoğu kültürüne dahil edilir. Antik Yakındoğu ve Mısır’da yay monarşinin son derece önemli bir sembolü olarak yer almıştır. Babil ve Asur’da da gücü ve bilgeliği sembolize eden yay, bu dönemdeki kralların ellerinde sıkça resmedilmiştir. SONUÇ Ok ve yayın izine Okyanusya dışında dünyanın her yerinde rastlayabiliriz. Tarih boyunca kullanılagelen bu efsanevî silah, onu daha çok benimseyen milletlerin zaferler kazanmasına vesile olmuştur. Antik Mısır için de durum aynıdır. Okçuluğa olan sevgilerini yaklaşık üçbin yıllık tarihleri boyunca hiç kaybetmemiş, yayı ordularında başat silah olarak kullanmışlar ve okçuluğa dinî önem atfederek onu kutsamışlardır. Bu sevgi Mısır’a fetihlerin yolunu açmış ve imparatorluk seviyesine yükselmelerinde en büyük yardımcıları olmuştur. Öte yandan Mısır’ın ok ve yay merkezli askerî gelişimi bir takım inovasyonları da beraberinde getirmiştir. Deniz Kavimleri ile olan mücadelesinde III. Ramses’in (M.Ö. ykl. 1186-1155) gemilere çıkardığı okçuların istilacı barbarlara karşı Mısır’ı savunması, o döneme kadar lojistik ve personel nakliyesinde kullanılan gemileri, savaşın fiilen cereyan ettiği meydanlar haline getirmiştir. Ok ve yayın başrolü daha yüzlerce yıl devam ederek ateşli silahlar dönemine kadar süregelecektir. KAYNAKÇA The Bow İn The Ancient Near East – Christophe ZUTTERMAN Egyptian Composite Bows İn New York- Wallace E. McLEOD-2013 Tunç Çağının Sonu – Robert DREWS-2014 Mısır Mitleri – George HART-2.Baskı 2012 The Traditional Bowyer’s Bible -Volume III Wooden Egyptian Archery Bows İn The Collections Of The British Museum – Caroline CARTWRIGHT And John H. TAYLOR-2008 The Bow, Some Notes On Its Origin And Development-Gad RAUSING-1967 The Representation of theBow in the Art of Ancient Egypt– Richard H. WİLKİNSON-1998 Eski Mısır – Toby WILKINSON-2010 Ancient And Modern Methods Of Arrow Release – Edward S. MORSE-1885 Ana Britannica Cilt 3 – Ana Yayınevi 1986 http://www.infolla.com DİPNOTLAR 1 Egyptian Composite Bows In New York- syf. 13 2 Antik Mısır tarihi tarihçiler tarafından dönemlere ayrılmıştır. Ancak bu dönemler çeşitli kaynaklarda farklı tarihlendirilmiştir. Yazıdaki tarihlendirme Ana Brittanica Ansiklopedisinden alınmıştır. 3 Mısır Mitleri-syf 22 4 A.g.e.-syf. 48 5 Türklerin Tarihi-syf 17 6 Ancient Warfare Dergisi-Vol. 7, syf. 12 7 The Bow, Some Notes On Its Origin And Development, Syf. 70 8 Defleks : Yaylarda, kiriş takılı değilken yay kollarının çekiş yönüne doğru eğimli durmasıdır. 9 Wooden Egyptian Archery Bows In The Collections Of The British Museum. Vol.2, syf.80 10 A.g.e. syf.81,82 11 The Bow, Some Notes On Its Origin And Development, syf.73 12 A.g.e., syf.75 13 The Traditional Bowyer’s Bible, Vol.III, David TUKURA African Archery, syf.144 14 A.g.e., Vol.III, David TUKURA African Archery, syf.146 15 A.g.e., Vol.III, David TUKURA African Archery, syf.146 16 Murat ÖZVERİ, kişisel sohbet 17 Hiksoslar, M.Ö. yaklaşık 1633’de Mısır’ı işgal ederek 14. ve 17. Hanedanlıklar Dönemi’nde Mısır tahtına oturmuş Asyalı bir kavimdir. Hiksoslar’ın etnik yapısıyla ilgili kesin bir bilgi yok ise de, birden çok etnik unsura sahip oldukları konusunda arkeologlar/ protohistoryoglar arasında genel kabul görmüştür. 18 Eski Mısır syf 377 19 A.g.e. syf 379 20 Megiddo Savaşı : Karnak’daki Amon Tapınağı duvarına kaydedilen bu savaş (M.Ö. ykl. 1460) III.Thutmose komutasındaki Mısır ile Kenan’lı (Bugün Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün toprakları) kent devletleri arasında geçmiş olup, Mısır’ın galibiyeti ile sonuçlanmıştır. 21 Kadeş Savaşı, II. Ramses komutasındaki Mısır ile II. Muvatalli komutasındaki Hitit orduları arasında yaklaşık M.Ö. 1275’de bugün Suriye toprakları içerisinde kalan fakat yeri tam olarak bilinmeyen Kadeş yakınlarında meydana gelmiştir. Ramesseum, Ebu Simbel, Luksor ve Abydos’daki tapınaklarda II. Ramses’in tanrısal gücüyle Hititleri mağlup ettiği anlatılmış olsa da Hitit yazısının çözülmesiyle durumun pek de öyle olmadığı, Mısır ordusunun yenilgiden son anda kurtulduğu anlaşılmıştır. Tarihte ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması bu savaş sonunda imzalanmıştır. 22 Mısır belgelerinde Deniz Kavimleri diye tabir edilen ve Balkanlar’dan Anadolu’ya gelerek bugünkü Yunanistan ve Anadolu’yu istila eden Barbar kavimler ile III. Ramses komutasındaki Mısır Donanması arasında (M.Ö. ykl. 1175)yapılan deniz savaşıdır. III. Ramses bu savaşta farklı bir stratejiyle okçularını gemilere çıkarmış ve bu sayede Deniz Kavimlerini yenerek durdurmayı başarmıştır. Deniz üzerinde gerçekleşen ilk savaştır. 23 The Bow, Some Notes On Its Origin And Development, syf.72 24 A.g.e., Egypt, syf.76 25 A.g.e. Egypt, syf.74 26 Moğol Çekişi : Geç 19.yy ve erken 20.yy’da Avrupa entelektüelleri arasında kabul gören Sosyal Darwinizm, yazar Edward S. Morse’u da etkilemiş olmalıdır ki, bu çekiş Moğolların yanı sıra başka Asyalı kavimlerde, bunun yanında Afrika ve Amerika’da bile uygulanmasına rağmen Moğol Çekişi ismi verilmiştir. Dr. Kay Koppedrayer tarafından bu çekiş türü için “Başparmak Çekişi” terimi ortaya atılmış ve genel kabul görmüştür. 27 Ancient And Modern Methods Of Arrow Release, Erward S. MORSE, syf.29 28 Murat Özveri, kişisel sohbet 29 www.infolla.com, son güncellenme tarihi : 07.09.2015 30 www.infolla.com, son güncellenme tarihi : 07.09.2015 31 www.infolla.com, son güncellenme tarihi : 07.09.2015 32 www.infolla.com, son güncellenme tarihi : 07.09.2015 33 Egyptian Composite Bows İn New York, syf.14 34 A.g.e, syf.13 35 A.g.e., syf.14 36 A.g.e., syf.15 |