Küçük Kabza Alma Töreni




Türk geleneksel okçuluğunun canlandırma hareketinde bir ilk daha: Küçük Kabza Alma Töreni

Tirendâz Okçuları, Osmanlı tekke okçuluğunun bir geleneğini daha hayata geçirdi. 16 Şubat 2013 tarihinde İstanbul Global Residence’da düzenlenen ve Cumhuriyet tarihinin ilk “Küçük Kabza Alma Töreni” olma özelliği taşıyan bu törende, 2004’de başlatılan canlandırma hareketinin ilk safhalarından beri emek sarf edenlerin de içinde olduğu 40’dan fazla Tirendâz okçusuna törenle kabza verildi.
Açılış konuşmasını yapan Dr. Murat Özveri, Türk okçuluğunun canlanma hareketinin geçmişinden kısaca bahsettikten sonra, geleneksel okçuluğun kültürel alt yapısını anlamak için Osmanlı Devleti’nin kuruluşu öncesine gitmek gerektiğini söyledi. 12. ve 15. yüzyıllar Türkleşip Müslümanlaşan Anadolu’da etkili olan felsefeleri, bu felsefelerin Ahîlik gibi ezoterik meslek kuruluşlarındaki etkilerini ve bu okçuluk ritüellerinin bundan nasıl etkilendiği gibi konulara değinen Özveri; kabzaya atfedilen önemin sebeplerini de açıkladı. Konuşmacı yay kabzasına gösterilen saygının, Kur’an-ı Kerîm’in Necm sûresinin 9. âyetinin tasavvufî yorumuyla ilgili olduğunu söylerken, risâlelerden alıntıladığı metinlerden yararlanarak konuyu aydınlattı ve sözlerini okçulukta “mesleğe giriş” ve “ustalığa geçiş” merhalelerinin bu sebeple kabza sembolizmi üzerinden yapıldığıyla bağladı.

Bu geleneği başlatırken, gelenek zincirinin kopmuş olduğunu ve bunun bir gecede tamir etmenin mümkün olmadığını söyleyen Özveri’nin konuşmasının sonunu buraya olduğu gibi aktarıyoruz:
“Eskiden kabza, kabza sahibi bir üstâd tarafından verilirdi. Yola giriş töreninde söylenen ve size de söyleyeceğimiz “üstâd-ı üstâdımdan meşmû’ ve meşhûdum veçhile seni dahi bu tarîke kabul idüp meşk ve tâlimine ibtida itdüm” yani “üstâdımın üstâdından işittiğim ve gördüğüm âdet üzere, seni de bu yola kabul ettim de meşk ve bu fennin öğrenimine başladın” sözü, gelenek zincirinin kırılmış olması sebebiyle sözlük anlamını artık ifâde edemiyor. Çünkü bizim nesillerin okçuluğu “üstâdın üstâdından görme ve işitme” şansı olmadı. Ama bildiğiniz gibi, Tirendâz çatısı altında öğrendiğiniz her şey, yıllar süren bir çabanın ürünüdür. Yazılı kaynaklar okunarak, edinilen bilgi sahada sınanarak, benzer ekoller ve hattâ benzemeyen ekoller incelenip karşılaştırmalar yaparak devşirilmiştir. Eksikler olabilir, ama yine bildiğiniz gibi; araştırma, sorgulama, deneme süreci hâlâ devam etmektedir. Bilimsel yaklaşım tek dayanağımızdır. Yazılı kaynaklara dayanan bilgi ve sahada bilimsel metodlarla yapılan inceleme, ecdâdın bu elit savaş sanatının sırlarını ortaya çıkarmanın yegâne yoludur. Bilim her şeyi açıklayamaz, ama kendi içinde tutarlılığı o kadar yüksektir ki, diğer metodlarla karşılaştırıldığında yine en güvenilir olanı odur. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “en hakiki mürşîd”tir.

Biraz sonra başlayacak törende, sizlere ben kabza vereceğim. Ben bir üstadtan kabza almadım. Bir “usta” da değilim. Ahîlik’te çıraklık 1001 gün, kalfalık 3 yıl sürermiş. Haddimi aşma tehlikesini göze alarak, her günü okçulukla uğraşarak geçen bunca yıldan sonra kendimi “kıdemli bir çırak” olarak nitelendirme cüretini gösteriyorum. Bu geleneğin saha pratiğinin canlandırılmasında ilk kıvılcımı yakmış kişi, Türkiye’deki en kıdemli geleneksel okçuyum. Yaşayan bir usta olmadığına göre, küçük kabza alma geleneğini ben fakir bilfiil başlatıyorum. Beni, yaptıklarımı, birlikte yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı tarih yargılayacaktır. Allah mahcup etmesin! Her halükârda bu bir başlangıçtır. Geleneksel okçuluk kültürümüzün canlandırılması yolunda atılan bir diğer önemli adımdır. İnşallah bu adım bizi büyük kabza alan ve eski menzil rekorlarını kıran üstadlar yetişmesine biraz daha yaklaştırır. Hepimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum”.

Açılış konuşmasını takiben, âdet olduğu üzere Hz. Muhammed (S.A.V.) ve diğer Enbiyânın, ok atıcılarının pîri kabul edilen peygamberin silah arkadaşı Sa’d bin Vakkas’ın ve sahâbe-i güzînin ruhlarına okunan Fatiha ve salavâtlar ile tören resmen başladı. Bunu, bu dünyadan göçmüş okçuların ve risâlelerde adı geçen atış önderlerinin ruhlarına hediye edilen Fâtiha’lar izledi. Bundan sonra törenin kabza verme bölümüne geçildi. Risâlelerde anlatılan format takip edilerek devam eden törende, Türkiye’de Cumhuriyet döneminde yaycılık (kemangerlik) sanatını canlandıran kişi olan Süleyman Cem Dönmez’in mâl ettiği kompozit Osmanlı yayı kullanıldı. Kendisi de törende hazır bulunan Dönmez, İngiltere’de bulunan Tirendâz emektarı Adnan Akgün’e vekâleten kabza aldı.

Cumhuriyet tarihinin ilk küçük kabza alma törenini özel yapan unsurlardan bir diğeri, okçuluk tarihimizde ilk defa kadın okçuların da “mesleğe kabul” edilmeleriydi. İslâm öncesi Türk dünyasında kale komutanlığı yapan, savaş ve hattâ ülke yöneten kadınlar vardı. Ancak Osmanlı Devleti’nde savaş ve savaş sanatları, kadınların yer almadığı bir sahaydı. Kayıtlara göre, Lâle Devri’nde Okçular Tekkesi’nde yapılan ve binlerce kemankeşin katıldığı bir yarışmada kadınlar seyirci olarak girmişler, ama etkinliği kafes arkasından seyretmişlerdi. Tekke’ye kadın girişiyle ilgili bir diğer bilgi ise, II. Mahmud dönemiden bir kadın gazetecinin sultanın emriyle okmeydanına gelip atışları seyretmesidir.

Gece, törenin devamında, kendisi de Tirendâz üyesi olan Bülent Karamanoğlu’nun ev sahipliğinde yenilen yemek ve sohbetle noktalandı.

Törenin fotoğraf albümüne buradan ulaşabilirsiniz:

Albüm

Törenle ilgili yerel basında çıkan haberler:

http://www.anadoluyakasi.net/yasam/2013/02/18/yeni-turk-okculari-kabza-aldi/

http://www.kadikoylife.com/YENI_TURK_OKCULAR_KABZA_ALD/3259