Vsetice Nadaam 2009 Raporu




Geçtiğimiz sene Murat Özveri’ nin, Çek Cumhuriyeti’ ndeki dostların nazik daveti üzerine katıldığı, hem yarıştığı hem de bir konuşma yaptığı Vsetice Nadaam’a, bu yıl Murat Özveri’nin yanısıra Buket ve Mert Topçubaşı, Selda Külcü, Yavuz Arslan, Özgür Göker, Gökmen Altınkulp’ dan oluşan 7 kişilik bir takımla gitmeyi planladık. Daha çok kişi gelecekti, ama ayarlayamadıkları için bu kadar kaldık. Murat’ ın eşi Aybala, Yavuz’un eşi Peryan ve Gökmen’in kızarkadaşı Josephine de kafileye katıldı. Bu tür etkinliklerde yapageldiğimiz gibi; rakımızdan kahvemize, tarihî kostümümüzden lokumumuza kadar, bir “kültür çıkarması” yapmak için gereken her şeyle mücehhez, seyahat planlarını kesinleştirdik. Tarihî kostümden bahsetmişken; Gökmen’in yapımı bir yıl süren zincir zırhı ve Sivas’ta yaptırıp bazı yerlerini modifiye ettiği miğferi ve Selda’nın babaannesinden kalma orijinal kıyafeti gerçekten göz doldurdu. Sırtında Adnan’ın hazırladığı logo’muz ve kolunda ulusal bayrağımız basılı olan, Buket’in hazırlattığı “tirendâz” t-shirlerimiz de hem takım imajımızı kuvvetendirdi, hem de çok beğenildi.

Plana göre, iki gün önce Prag’a varacak, burada biraz (24-25 ve 26 Haziran) dinlenip gezecek ve yarışmanın başlayacağı 28/06 C.tesi gününden önceki akşam Vsetice’de olacaktık.  İki sene önce Macaristan’a giderken bize yardımcı olan Yeşil Elma Seyahat Acentası, Prag’daki konaklamamızı ve bütün transferlerimizi ayarladı. Özgür ve sevgili eşi Özlem’in önayak olması ile THY de biletlerimize %15 indirim yaptı. Böylece, tirendâz t-shirlerimizi, kafalarımıza geçirdiğimiz THY logo’lu şapkalarla tamamladık.

Prag, bazılarımızın daha önce ziyaret ettiği, bazılarımızın ilk defa gördüğü bir şehirdi. Prag’da, bireysel ve bazen de küçük gruplar oluşturarak gezdik. Prag, bir tiyatro sahnesiymişcesine güzel; meyveli-kremalı bir pasta gibi rengârenk bir şehir. Sevgili dostumuz Dr. Michal Götz sayesinde, aslında etrafta afişleri olan ama o zamana kadar farkına varmadığımız “Terra Cotta Ordusu” sergisinden haberdâr olduk ve bilet aldık. Ayrıca, Prag’a özgü bir sahne sanatı olan (ve 1961′de burada icad edilmiş olan) Black Light Theatre’lardan “en eski ve en geleneksel olanına” bilet aldık. Sergi gezisine Özveri’ler, Özgür ve Selda gittiler. Orada, bu çok istisnâî arkeolojik buluntuları (maalesef aslında asıllarının 1:1 replikalarıymış) görmek ve hakkında bilgilenmek imkanı buldular (Terra Cotta ordusuyla ilgili bilgi için bkz. http://www.travelchinaguide.com/attraction/shaanxi/xian/terra_cotta_army/).
Black Light Theatre denilen şey ise, siyah ve iyi karartılmış bir sahnede ön planda spotlarla aydınlatılmış aktörlerin ve arkada siyah kıyafetlerle kamufle olmuş başka aktörlerin oynadıkları bir oyun. Göz yanılgısına dayanan bir sanat aslında. İlgilenenler bkz. http://www.tafantastika.cz/en/black-light-theatre/index.php
Prag’da turistik amaçlı sanat aktiviteleri çok fazla. Hemen her gün bir klasik müzik konserine bilet bulabiliyorsunuz. Biz de kalabalıkça bir grupla, Mozart ve Strauss eserleri çalınan böyle bir konsere gittik. Bazılarımız biraz “turistik” ve “çakma” bulduysa da genel olarak performanslarından memnnun kaldık. Prag’daki bir ara Özveri’lere eşlik eden Michal Götz, yolda belinde bir kılıç sallandığı halde fütursuzca yürüyen bir adam göstermiş. Meğerse Ortaçağ kılıç dövüşü Çek Cumhuriyeti’ nde çok popülermiş ve kanunları gereği, kılıçları bu şekilde alenî olarak belinizde taşıyarak antrenmanlara gidebilirmişsiniz. Murat Michal’e kendisinin ve takım arkadaşlarının bununla ilgileneceğini söyleyince, Michal Vsetice’ye gelecek bir kaç kişinin de bu savaş sanatıyla ilgilendiğini söylemiş; hemen orada onları arayıp kılıçlarını getirmelerini rica etmiş. Vsetice fotoğraflarında göreceğiniz kılıç dövüş enstantaneleri, bu ricaya binaen getirilen kılıçlarla yapılan teknik demonstrasyonları ve kısa bir koreografidir.

Prag’daki kalışımızda kayda değer bir şey de oradaki okçuluk dükkânını bulup, oradan alışveriş yapmamızdı. Bu dükkân (JASA Okçuluk), şehrin dışında, yeşillikler içinde ve yanında atış poligonu olan bir mekândı. İyi İngilizce konuşan satış elemanı dostça davrandı. Grup üyeleri farklı zamanlarda JASA Okçuluk’a  alışverişe gittiler. Prag’ da konaklama ve ulaşım ile ilgili olarak; kaldığımız otel merkeze tramvayla 8 dakika uzaklıkta ve rahat bir oteldi. Genellikle tramvay ve tabanvay, biraz da metro kullandık. Yeni bir şehri öğrenmenin olmazsa olmazı olan “kaybolma” işini de gerçekleştirdik. Biletler, toplu ulaşım araçlarının hepsinde geçiyor ve her araçta, araca binince bilete o anın saatini basan makinalar var. Biletine göre, bu saatten itibaren 15 dakika ilâ 24 saat süresinde aynı biletle her yöne araçlara binebiliyorsunuz.

Cuma akşamı Vsetice’ye vardığımızda yarışmayı organize eden Michal Sodja, Dr. Michal Götz, Raphael Rambur, önceden tanıdığımız diğer Fransızlar dostlar ve eski Polonyalı dostum Andzej Abratowski’yi gördük. Kısa sürede güzel dost ve sohbet meclisleri oluştu. Hava kararmadan önce Özgür’ün yeni yapmış olduğu ve henüz deneyemediği oklarının uçuşunu kontrol etmek için atış yapan Murat ve Özgür’ün yanına bir adam gelmiş. Yeniçeri kostümü giyen, Adam Karpowicz yapımı yay kullanan (iki tane de back-up fiber yay getirmişti), Türk okçuluğu konusunda derin bilgisi ve Türk kültürüne derin muhabbeti olan Adam Swaboda idi bu kişi. Daha sonra Murat ile odalarında birbirlerine yaylarını göstermişler, ayak üstü bilgi alışverişinde bulunmuşlar. Adam, ilerleyen günlerde Türk kültürüne olan hayranlığı ve kültürümüz hakkındaki bilgisiyle takımın büyük takdir ve sevgisini kazandı. Özellikle kendi imalâtı, Türkiye’ deki birçok benzerinin aksine, aslına uygun yeniçeri kostümü büyük beğeni topladı. Bizlerden bir “Tirendaz” t-shirt ricası oldu, yanımızda fazla olmadığı için veremedik ama en kısa zamanda kendisine ulaştıracağız, söz…

Vsetice naadam, adını Moğolistan’da her yıl Temmuz ayında düzenlenen ve at yarışı, güreş ve okçuluk müsabakalarına yer verilen bir festivalden alıyor. Vsetice’deki yarışmada 16 disiplinle, Çek Cumhuriyeti’ nde bir gün içinde atılan en çok ok ve yarışılan en çok disiplin rekoru kırıldı. Sabit hedeflere normal ve zaman baskısı altında atış, dönen hedeflere zaman baskısı olarak ve olmayarak atış, hava hedeflerine atış, saha ve 3-D hedeflerine atış (resmî olarak “orman okçuluğu” diye adlandırılmış), roving mark, Moğol hedefi, Kore hedefi veeee…bizim puta hedefi yarışmada atılan hedeflerden bazılarıydı. Yurtdıiında yaptığımız tanıtım ve kurduğumuz dostluklar sayesinde , geleneksel Osmanlı ok hedefi olan puta 2006 ve 2007’de Macaristan’da, 2008’de ve bu yıl Çek Cumhuriyeti’nde yapılan yarışmalara dahil edilmişti. Bunların dışında, tabanca atış poligonlarındaki gibi, okçuya dönüp 3 saniye açık kalan insan silüet hedefleri, Wilhelm Tell hedefi vs.; yani Michal Sodja’nın yaratıcı zekâsı ve becerisini gösteren envaî çeşit hedef vardı. Hepsi de çok çok zevkliydi. Michal yarışmanın her aşamasında büyük dostluk gösterdi. Hattâ büyük jest yapıp, adam başı 500 CZK (Çek Kronu, yani yaklaşık 17 E) luk katılma bedelini bizden -bütün Türk takımını kastediyorum- almadı. Yarışmada atış mesafeleri 18-120 m arasında değşiyordu. En uzak hedef, aslında 154 m’de olması gerekirken 120 m’ye konmuş olan Kore hedefi; orijinal uzaklığından (80 m) 5 m daha yakın olan Moğol hedefi ve 60 m’ye konmuş putaydı. Roving mark’da ve saha/3-D parkurunda hedefler arası mesafe bilinmiyordu, hedef atışları ise bilinen mesafelere yapıldı (20 ve 25 m).

İlk günün sonunda yine şahane bir sosyal ortam oluştu. Rakılarımızı ve diğer nevâleyi çıkarıp insanlara ikram ettik. Selda sağolsun yanında deli gibi yiyecek taşımıştı. Buket de, Mert’in ona hediyesi olan çok şık bir geleneksel kıyafet içinde servis yaptı millete. Muhabbetler koyulaştı. Michal Götz ve Andrzej’i masamıza davet ettik, Andrzej da gelirken Polonya peynirleri getirdi. Pipolar yakıldı, muhabbet adlı yürüdü. O gece (Cumartesi gecesi) ödül töreni de yapıldı. Bir masanın üzerine konmuş muhtelif hediyeler, adı anons edilip sıralamadaki yeri duyurulan okçu tarafından seçilip alınıyordu. Yani sıralamada ne kadar üstteyseniz seçecek o kadar çok şey oluyordu. İki kategori vardı: Pencereli modern yaylar “spor yayı”, bizimki gibi penceresiz yaylar, aralarında farklı bir sınıflama yapılmaksızın “geleneksel yay” kategorisindeydi. Toplamda 130, bizim dahil olduğumuz kategoride 60 okçu vardı. Kadınlar ve erkekler karışık yarıştılar. Macaristan’ın en iyi okçularında Jozsef Monus da katılanlardan biriydi. Her disiplin ayrı ayrı değerlendirilmiş, sonunda genel klasmanda iki kategoride sıralama belirlenmişti. Takım üyelerimizden Murat Özveri dokuzuncu olarak ilk ona girmeyi başardı. O gece ödül töreninden sonra da muhabbet geç saatlere kadar devam etti.

Ertesi gün, yarışma disiplinleri bitmişti ama Fransızların “sosise atış” eğlencesi vardı. 50 m aralıklı iki hedef konuyor, üzerine sosisler asılıyor, vuran alıp yiyor sosisi. Raphael sağolsun, Türk takımı da geliyor diye uzun aramalardan sonra helâl etten mamul sosis bulmuş getirmişti. Ama bizden kimseye nasip olmadı maalesef sosisler. İşin bu kısmı daha çok kültürel tanıtım ve eğlence amaçlıydı ne de olsa. Eh, doğrusunu söylemek gerekirse eğlendik de…Bunu, bizim için kılıçlarını Vsetice’ye taşıyan iki kılıç dövüşçüsünün gösterisi izledi. O da çok etkileyiciydi.

Sonuç olarak Prag’ın ve Vsetice’nin tadı damağımızda kaldı. Güzel deneyim kazandık. İyi dostluklar kurduk ve mevcut dostlukları pekiştirdik. Özellikle Selda ve Özgür gibi okçuluğa başlamalarının üzerinden çok az zaman geçmiş iki arkadaşımız, olağanüstü performans gösterdiler. Özgür saha/3-D parkurunda fevkalâde iyi performans gösterdi. Selda, ertesi gün öğlene kadar sarhoş gibi dolaşmasına sebep olacak kadar yoruldu. Kendi sınırlarını zorladı. Yayını çekemeyecek kadar yorulduğunda bile ok atmayı bırakmadı. Buket, şişen ve acıyan başparmağına rağmen “Ben hiç bir şeyi yarım bırakmam” diye söylene söylene yarışmayı tamamladı. Gökmen kostümüyle göz doldurdu, Selda getirdikleriyle herkesi doyurdu. Yavuz ve Mert, artık belli bir yarışma tecrübelerinin olmasıyla, kültürleri ve kolay sosyalize olabilme becerileriyle üstlerine düşeni fazla fazla yaptılar. Eşlerimiz, kızarkadaşlarımız bizleri hiç yalnız bırakamadılar. Aybala gün boyunca, neredeyse durmaksızın video ve fotoğraf çekti. Yorulduğu zamanlar videoyu Peryan aldı eline. Çok güzel video ve fotoğraf birikimimiz oldu. Josephine de fotoğraf çekip durdu. Hiç biri gün boyunca dere-tepe taban tepmekten yılmadı, ağızlarını açıp tek kelime şikayet etmedi.

Prag ve yarışma fotoğraflarına buradan ulaşabilirsiniz:

http://www.tirendaz.com/tr/?page_id=416

Videosu da budur:

Bir hoş jest de Peryan’ ın arkadaşı Tansel Akgül’ ün Çek Cumhuriyeti’ nde çekilmiş bir resimden esinlenerek hazırladığı karikatür oldu, Kendisine çok teşekkür ediyoruz.


Aslı:
Puta Ko+şusu-4
Karikatürü:

Türk basınında Vsetice Nadaam 2009:

Sabah gazetesi Internet Portal’ ındaki haber için…
Hürriyet gazetesi Internet Portal’ ındaki haber için

Katkılarından dolayı Türk Hava Yollarına Teşekkür ederiz.